Futbolun Yüzü Kızardı..!    Pele'nin hayatı    Hüseyin Göçek dosyası..!    Umut Bulut'un Schalke'ye Attığı Gol    Taci Kalkavan     Can Bravo    Sıla    Haftanın Analizi    Looking for istanbul    Adnan Polat şike soruşturması     Aziz Yıldırım şike soruşturması     Semih Kaya     Galatasaray - Real Madrid     Bilerek kar gördüler    Hikmet Karaman     İzmir Saat Kulesi     Faceden Kaçış Yok    Esaretin Bedeli     Morgon Freeman    Yoksulluk   

19 Mart 2012 Pazartesi

Kadıköy'de derbiler böyledir!


Kadıköy'de derbiler hep 'şölen' havasında geçer. Maç gününden sonra yayınlanan gazetelere baktığınızda, seyircinin muhteşemliğinden, atmosferin harikalığından, dem vurulur.

Gerets'in kafası yarılır, kimse çıkıp üstüne 3-5 laf etmez.
Mondragon'un kulağında ses bombası patlatılır, oralı olana rastlayamazsınız.
Hasan Şaş'ın kafasına, futbolcuyken yumurta, antrenörken para atılır, 'görmedim-duymadım-bilmiyorum' diye 3 maymunu oynarlar.
Golü atan Hakan Balta'nın kafasına bayrak diğeri atılır, yaşanmamış sayılır.
Fatih Terim'in kaşı açılır, "Olur böyle şeyler ama keşke olmasa" diye alabildiğine yüzsüzce konuşurlar.

Şükrü Saraçoğlu'ndaki derbiler böyle geçer. Her yol mübahtır, hatta stat hoparlörlerinden, Türk fimlerinde kullanılan 'tecavüz' müziği çalınır. Bakın dikkat edin, bunu yapan taraftar değil, kulübün himayesinde olan bir bölgede yapılıyor.
Ülkede bu kadar tecavüz yaşanırken, onu kutsayan bir anlayışın tezahürü olarak statta tecavüz müziği çalınıyor ve kimse zahmet edip de, bu konuyla ilgili yorum yapmıyor. Nasıl yapılsın ki? Çoluğunu çocuğunu koleje yazdırmak için yöneticilere dilenen, kendisine yazar diyen adamlar (!) mı yapacak bunu. Benim söylediğim de laf işte!
Ama tabii daha önce aynı statta hindi kesildiğini, koltuklara tezek sürüldüğünü, rakip taraftarlara sidik torbaları yağdırıldığına tanık olunca insan bir noktadan sonra şaşırmıyor.

'Ayıp' diyeceğim hafif kaçacak, 'terbiyesizlik' diyeceğim olmayacak, uygun bir söz bulamıyorum şu yaşanılanlara.

Şükrü Saraçoğlu'nda yaşananlar, can sıkmaya başladı. 3 Temmuz'dan bu yana yaratılan mağduriyet havasıyla, her şeyi yapabileceğini sanan bir güruh var karşımızda. "Ama canım, o psikoloji ile olur böyle şeyler" diyen insanlar bile var karşımızda.

Hem futbolu sevdiğinizi söyleyeceksiniz, hem de şu olan bitene dair tek bir kelime etmeyeceksiniz. Kusura bakmayın ama kimsenin futbolu sevdiği yok.

Sahadaki futbola gelince, kedi-fare oyunu türünden bir oyundu. 20 dakikada bulunan 2 harika golden sonra Galatasaray tek kale bir futbol oynadı, Fenerbahçe de, gücü oranında direnmeye çalıştı.

Bütün yorumcular ağız birliği etmişcesine Aykut Kocaman'ın  sarı-lacivertli takımı geriye çektiğini, korktuğunu, ürktüğünü söyleyip durdu. Kazın ayağı öyle değil, futbol tek taraflı oynanan bir oyun değil çünkü. Galatasaray sahanın her tarafında, ezeli rakibini önce sindirdi, sonra ezdi. Maçın hakkı ne yazık ki 2-2 değildi ama topun yuvarlak olduğu bu oyunda, bazen böylesi skorlarla karşılaşabiliyorsunuz.

Galatasaray dominant futbolunu herkese kabul ettirdiği gibi, sarı-lacivertlilere de kabul ettirdi. 90 değil 990 dakikada olsa Fenerbahçe'nin bu maçı kazanmasına imkân yoktu. Olayı salt Aykut Kocaman'a bağlamak da, futbol fakirliğinden başka bir şey değildir. Play-off'ta daha açık seçik görülecektir, şu yazılanlar.

Alex'in ve Sow'un (açık bir faul) gollerine şapka çıkartmak gerekir, tıpkı Galatasaray'ın futboluna çıkarttığımız şapka gibi. Kendisine spor yazarı diyenler de, bizim çıkarttığımız şapkayı önüne alıp düşünmeye başlasın.

U.Ozan Darıcı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder